DEĞERLENDİRME |
Gazetecilik bir meslek veya iletişim aracı olarak icra edilmeye başlandığı tarihten bu yana insanlık için çok önemli bir yere sahip olmuştur. Elde edilen bilginin haberleştirilerek kitlelere sunulmaya başlamasından sonra bunun vazgeçilmez bir nimet olduğu tespiti hemen hemen bütün toplumlar tarafından kabul görmüştür. Ancak iktidarlar bunun aynısını düşünmemişlerdir. Gazetecilik onlar için tehlikeli, kontrolde tutulması gereken, yetmediği yerde baskı altına alınması gereken bir alan olarak tasavvur edildi.
Bugün dünya çapında yaşanan savaşlar ve risk alanlarında en çok hedef haline gelenler de yine gazetecilerdir. Son örneği bir süredir tekrardan patlak veren İsrail-Filistin savaşında görüldü. Sadece bir ay içerisinde 30’u aşkın gazeteci katledildi. Her şart ve koşulda, savaşlarda dahi öncelikli korunması gerekenler gazeteciler olması gerekirken, gazetecilerin bu şekilde hedef haline getirilerek katledilmesi kabul edilemez. Gazetecilerin daha güvenli koşullarda çalışması herkesin sorumluluğundadır ve tarafları bu sorumluluğunu yerine getirmeye çağırıyoruz.
Türkiye’de Ekim ayı gazeteciler açısından yine kötü geçen bir ay oldu. Her ne kadar ay içerisinde cezaevinde bulunan bazı gazeteci arkadaşlarımız tahliye olmuşsa da adeta “yerleri boş kalmasın” dercesine yeni gazetecilerin tutuklanarak hapishaneye atılması kabul edilebilir değildir. Son olarak 1 Kasım günü yaptığı bir haber gerekçe gösterilerek gözaltına alınan T24 yazarı gazeteci Tolga Şardan ile Özgür Gündem ile dayanışmak amacıyla nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni kampanyasına katıldığı için aldığı ceza onanan Dilşah Kocakaya tutuklandı.
Raporumuza göre halen aralarında derneğimizin Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu’nun da bulunduğu 63 basın ve medya çalışanı hapishanede bulunuyor. Bu durumun düşünce ve ifade özgürlüğü önünde nasıl büyük bir set olduğu kamuoyunun malumudur. Bu nedenle bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Başta Eşbaşkanımız ve son olarak tutuklanan Tolga Şardan ile Dilşah Kocakaya olmak üzere tüm gazeteciler bir an önce serbest bırakılmalıdır.
Raporumuzdaki verilerden anlaşılacağı üzere gazetecilerin güvenli bir ortamda görevini icra etmelerinin engellenmesi için türlü yöntemlere başvurulmaktadır. Yine çok sayıda gazeteci gözaltına alınırken, bunlardan bir kısmı ise tutuklandı. Yanı sıra gazeteciler kötü muameleye maruz kaldı, tehdit edildi, haber takibi yapmaları engellendi. Bazı gazeteciler hakkında soruşturmalar açılırken, onlarca gazeteci yine hakim karşısına çıktı, içlerinden ceza alanlar oldu.
Ekim ayı içerisinde “yasakçı bir kurul” gibi çalışan RTÜK’ün televizyon kanallarını cezalandırma kararları sürerken, mahkemeler tarafından alınan yayın yasaklarıyla haberlere dönük sansür devam etti.
Ancak en büyük sansür ve engellemeyi yine dijital medya mecralarına dönük yasaklarda yaşadık. Bir ay içerisinde 6 internet sitesi kapatılırken, 2 bin 22 haber ve 682 sosyal medya içeriğine erişim engeli getirildi. Bu rakamlar, habercilik alanındaki sansürün büyüklüğüne gözler önüne sermektedir.
Oysaki gazeteciler güvenli bir ortamda çalışmak ve halka daha sağlıklı haber ulaştırmak için özgür olmayı hak ediyor. Gazetecinin ve çalıştıkları yayın kuruluşlarının zapturapt altına alınmaya çalışılması sadece sıradan bir baskı ve engelleme ile ifade edilemez. Bu aynı zamanda dikta rejimlerinin toplumu sürüklemek istedikleri karanlığın da habercisidir. Bilinmeli ki gazeteci özgür ve güvende değilse hiç kimse değildir. Buna yönetenler de dahil. Bu nedenle tekrar etmek istiyoruz; tek maksatları halka doğru haberi ulaştırmak olan gazetecilerden elinizi çekin. Bırakın özgür kalemler çoğalsın, daha iyi gazetecilik yapılsın. Bunun başarılabilmesi için tüm demokratik çevreler bu istibdat rejimine karşı seslerini daha gür yükseltmeli, gazetecilere daha güçlü sahip çıkmalı. Bir kez daha yineliyoruz; #GazetecilikSuçDeğildir, #GazetecilerYargılanamaz!