DEĞERLENDİRME |
Gazeteciler ve çalıştıkları kurumlar her şart altında korunup kollanması gerekmektedir. Tabi bu kurumların korunması her ne kadar gazeteciler ve takipçilerinin göreviyse de yönetenler de bu şartların oluşması için hiç değilse uygun ortamı sağlamak zorundadır. Bunu da yapmıyorsa en azından elini basın ve medya alanından çekmelidir.
Ancak maalesef Türkiye’de iktidarlar bunun tam tersi bir pratik içerisinde ve tek sesli, tek renkli bir basın oluşturmak istemektedir. Bunun için öncelikle kendine bağlı kuruluşlar yaratmakta, emri altına girmeyen gazetecileri ise baskı ve zorla susturmaya çalışmaktadır.
Yine bir kez daha böylesi bir durumla karşı karşıyayız. 2022 yılının Ocak ayı raporunu da paylaşacağımız bugün, öncelikle bu baskı politikasını gözler önüne sermeye çalışacağız.
28 Ocak günü Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ilginç bir karara imza attı. 8 basın yayın kuruluşunun internet sitesi, “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle erişime engellendi. Bu kuruluşlar NuJinha ajansı, Xwebûn gazetesi, Yeni Yaşam, Alınterî, Yeni Demokrasi, Komun Dergi, Kızıl Bayrak ve Gazete Umut idi. Tabi raporumuzun verilerine göre bu sayı Ocak ayı genelinde 13’ü buluyor. Sadece ETHA ajansı bu ay içerisinde 3 kez erişime kapatıldı. Görüldüğü üzere kapatılan bu internet sitelerinin tamamı ya Kürt kurumları veya sol/sosyalist yayın organlarıdır. Yani tamamen muhalif ve özgür basın yayın kuruluşlarıdır. Ya da başka bir deyişle “havuz”un içerisine girmeyen yayın organları!
Tabi bu yayın kuruluşları içerisinde özellikle tek Kürtçe yayın yapan gazete olan Xwebûn ile uluslararası çapta tek kadın ajansı olan NuJinha’nın bulunması hem basın alanında, hem de halk tarafından tepki ve üzüntüyle karşılandı. Kürtçe dil konusunda hassasiyetin doruk noktasına çıktığı bu günlerde Kürdün gözbebeği olan gazetesi engelleniyor. Tabi bu durum beraberinde ciddi bir rahatsızlığı getiriyor. Elbette devletin Kürt diline yönelik yaklaşımı yakından biliniyor. Bu yaklaşım kendisini İstanbul’da Kürtçe müzik yapan gruplara yönelimle bir kez daha açığa vurmuştur. Bu nedenle Kürtçe gazetenin erişime engellenmesi bizlere çok da yabancı değil. Tabi bu durum bu hukuksuzluğu kabul ettiğimiz anlamına gelmiyor. Aksine, bu tür kararların ortaya çıkmaması için mücadelemizi büyütmeliyiz.
Yine 29 Ocak günü Cumhurbaşkanlığı tarafından iktidarın istediği şekilde yayın yapmayan kuruluşların “berteraf edilmesi”ne yönelik bir genelge yayımlandı. Bu genelge kamuoyu tarafından bir sansür genelgesi olarak algılandı ve yorumlandı.
Başta da dile getirdiğimiz gibi Türkiye basın özgürlüğü konusunda dünya çapında nam salmış durumdadır. Bu durum Google’in bir raporuyla bir kez daha ortaya kondu. Google Türkiye Temsilciliği, Meclis Dijital Mecralar Komisyonu üyelerinin isteği üzerine 2021 yılının 6 ayını kapsayan bir rapor hazırladı. Raporda Türkiye’nin arama motorlarından içerik kaldırma konusunda dünya dördüncüsü olduğu belirtiliyor. Eğer anlayacaklarsa bu durum iktidar için en büyük utanç vesikasıdır. Ancak biliyoruz ki, içinde bulunduğumuz bu durum iktidarın bilerek ve isteyerek basını getirdiği noktadır ve gazeteciliğin tüm değerlerinden boşaltılarak kurgulanması amaçlanmaktadır.
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği bir kararla 367 gün tutuklu kalan gazeteci Deniz Yücel’in hak ihlaline maruz kaldığını belirterek, Türkiye’yi 13 bin 300 euro ceza ödemeye mahkum etti. Bu karar gazetecilerin haklarının çiğnendiğinin açık bir kanıtıdır. Bilindiği üzere Türkiye’de halen 65 gazeteci hapishanelerde tutukludur ve hak ihlaline maruz kalmaktadırlar. Son olarak bir programda görüşlerini dile getiren gazeteci Sedef Kabaş, apar topar gözaltına alınarak tutuklandı ve tutuklu gazeteciler kervanına katıldı.
Anlatmaya çalıştığımız bu olumsuz tablo Ocak ayı raporumuzda da kendisini daha bariz bir şekilde göstermektedir. Yine gözaltı ve tutuklamalar, yine soruşturma, dava ve cezalar, yine engellenen/darp edilen gazeteciler, yine cezalandırılan medya organları ve internet siteleri… Raporun ayrıntılarında da göreceğiniz üzere bahsi geçen bu ihlaller bu ülkenin gerçekliğidir. Ancak bizler hakikati savunan gazeteciler olarak bu baskı politikalarını kabul etmiyoruz. Bizler gazeteciyiz, yayın kuruluşlarımız kamuoyunu bilgilendiren kurumlardır ve daha özgür ve demokratik bir ülke için mücadele etmektedir. Hiç kimsenin halkın haber alma hakkını engellemeye ve gazeteciyi haber sahasından uzaklaştırmaya hakkı yoktur. Bu nedenle baskıcı rejimler ellerini gazetecinin yakasından çeksinler. Bu nedenle bir kez daha tekrarlıyoruz; bizler buradayız ve geriye doğru bir tek adım atmıyoruz!