DEĞERLENDİRME |
Ülkemizde maalesef gazetecilere ve çalıştıkları yayın organlarına yönelik sistematik bir hak ihlali uygulaması söz konusu. Bu ihlaller artık tahammül edilemez bir işkence halini almış durumda. İktidar, her geçen gün bu işkenceyi yaşatmakta sınır tanımadığını adeta ispat çabası içerisinde. Böylelikle artık tek tip gazeteciliği de aşan, gazeteciliği yok etmeye dönük bir planın var olduğuna iyiden iyiye inanmaya başladık. Eğer aksi bir durum varsa iktidar sahiplerinin çıkıp bunu düzeltmesini bekleriz. Lakin bu konuda o kadar pervasız bir rahatlık içerisindeler ki, yaşanan hiçbir hukuksuzluk kendilerini rahatsız etmemekte, aksine politikalarının gereği izlenimi yaratmaktan geri durmamaktalar.
Bu girizgaha konu gazetecilere yönelik hak ihlallerini ve işkence sistemini ayrıntılarıyla vurgulayacağız elbette. Ancak, meselenin anlaşılması açısından değerlendirmemizin sonunda söyleyeceğimiz başta söylemekte yarar var. AKP ve MHP tarafından yürütülen iktidara sesleniyoruz; bu çabalarınız nafile, gazetecileri bu hukuksuz uygulamalarla yıldıramayacaksınız.
Raporumuzda da görüleceği üzere Mayıs ayı gazeteciler açısından yine hak ihlalleri ile dolu bir ay olarak ihlal çetelesindeki yerini aldı. Adeta “zirvede bir final yapalım” dercesine ayın son günü gazeteciler gözaltına alındı, işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldı. İstanbul’da Gezi eylemlerinin dokuzuncu yıldönümü vesilesiyle yapılan gösterileri takip eden 6 gazeteci gözaltına alındı, 10 civarında gazeteci ise polisin ağır şiddetine ve tehdidine maruz kaldı. Gazetecilere yönelik bu ağır şiddet tam bir insanlık suçudur. Gazeteciyi sahadan koparma girişimidir ve halkın haber alma hakkına vurulan bir darbedir. Gazetecilere yönelik bu ağır şiddeti uygulayan polis hakkında bir an önce işlem yapılmalı ve cezalandırılmalıdır.
Dikkat edilirse saldırıya uğrayan gazeteciler içerisinde kadın gazetecilerin özellikle hedef alınarak şiddete maruz bırakıldığı görülüyor. Basın alanında kadın gazetecilerin ne denli zorlu şartlar altında çalıştığı herkes tarafından bilinmekte. Bu yetmezmiş gibi devlet eli ile geliştirilen hak ihlallerinde yine ana hedefin kadın gazeteciler olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca yaptıkları haberler nedeniyle tehdit ve taciz edilerek, adeta kendilerine gözdağı verilmek istenmekte. Mayıs ayı verilerine baktığımızda sadece bir ay içerisinde ondan fazla kadın gazetecinin sistematik bir şekilde tehdit edildiğini görmekteyiz.
Bahsi geçen kadın gazetecilere yönelik hukuksuz uygulamaların son halkası Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu oldu. Raporumuzun yayına hazırlandığı şu günlerde önce adresine baskın yapılan, daha sonra ifade için çağırıldığı Emniyet Müdürlüğü’nde ifadesinin alınması yerine gözaltına alınan Müftüoğlu, halen gözaltında tutulmaktadır. Hakkında 4 günlük gözaltı kararı olduğu belirtilen Eşbaşkanımıza dönük bu yaklaşım gazetecilerin nasıl baskı altına alınmak istendiğinin açık bir göstergesidir. Gözaltına alındığı gün yaptığımız açıklama ve “acil çağrı”da da belirttiğimiz gibi, Dicle Müftüoğlu sadece gazetecilik yapmıştır ve herhangi bir suçla ilişkilendirilmeyecektir. Bu nedenle bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
Mayıs ayında yine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) adıyla adeta bir sansür kurulu olarak görev yapan yapının televizyon kanallarına verdiği ağır cezalara tanık olduk. 10 Mayıs ve 30 Mayıs’ta toplanan kurul, 4 televizyon kanalına ikişer kez ceza verdi. 10 Mayıs’taki kararda milletvekillerinin Gezi davası sonrası yaptıkları açıklamayı, 30 Mayıs’taki kararda ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını yayınladıkları için Tele1, KRT, Flash TV ve Halk TV’ye ceza veren RTÜK, sansür konusunda bir ilki daha yaşatmıştır. Artık Türkiye’de herhangi bir yayın organı çok keyfi bir şekilde cezalandırılabiliyor. Hukuksuzluğun dibi diyebileceğimiz bu uygulamayla medya organları adeta sessizliğe gömülmek isteniyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü konusunda yüksek düzeyde kötülüğü bizlere yaşatmaya çalışan AKP-MHP iktidarı, Meclis’e getirdiği internet medyasına yönelik yeni yaptırımları içeren “Dezenformasyon yasası”yla basın özgürlüğüne son çiviyi çakma girişiminde bulundu. Bu kanun teklifi yasallaştığı vakit beraberinde ciddi problemler de doğuracaktır. Türkiye’nin en temel problemi olan basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü üzerinde var olan sansürü artıracak, birçok eşitsizliğe neden olacaktır. Ayrıca yeni suçlara da zemin oluşturacaktır. Aslında bir bütünen halkın haber alma ve bilgilenme hakkını elinden alacaktır. Seçim sathı mahalline girildiği şu dönemde haberin halkan kaçırılması ve toplumun bir bütün olarak nefessiz bırakılmak istendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yasa tasarısı aşırı sansür sonucu doğuracaktır. Bu nedenle çok tehlikeli bir süreci beraberinde getirecektir. Bu nedenle ilgili komisyonda da görüşülen bu yasa tasarısının tartışmaya mahal vermeden geri çekilmesini talep ediyoruz.
Rapora ilişkin değerlendirmemizi bitirirken, başta da dile getirdiğimiz gibi gazetecilere dönük hukuksuz uygulamaların son bulmasını istiyoruz. Ayrıca bu gidişatı kabul etmeyen gazetecilere ve basın meslek örgütlerine de de dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.
Şunu tekrardan vurgulamakta yarar görüyoruz; mevcut iktidar, bu antidemokratik yaklaşımıyla bir sonuç elde edemeyecektir. Gerçek gazeteciler icazeti hiçbir zaman iktidar sahiplerinden almadı. Bundan sonra da böyle bir beklenti içerisine girmemenizi salık veririz. Tekrardan söylüyoruz; kendinize gelin ve bu faşizan uygulamalardan bir an önce vazgeçin.