DEĞERLENDİRME
AKP- MHP iktidarı, yeni yasama yılının açılması ile birlikte ‘yumuşama’ söylemlerinde bulunsa da sahadaki yansıması tam tersi oldu. Her alanda anti-demokratik uygulamalar varlığını sürdürürken, gazetecilere dönük saldırı ve baskıların en çok artışın gözlemlendiği bir ayı da geride bıraktık. Türkiye’de gazetecilere dönük hak ihlallerinde gözle görülür bir artış söz konusu iken Ekim ayında bu artışın zirve yaptığını söyleyebiliriz.
Ekim ayında özellikle sahada çalışan gazeteciler hedef alınarak, haber yapmaları engellendi. Sadece Ekim ayında, 9 meslektaşımız haber takibi sırasında engellenerek, polisin şiddet ve tehdidi ile yüz yüze kaldı. Bunun en bariz örneği ise Özgür Basın çalışanlarına dönük saldırılar oldu. 13 Ekim’de Diyarbakır’da PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekmek için yapılan mitinge saldıran polis, dört kadın gazeteciyi haber takibi sırasında engelledi. 15 Ekim’de ise Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Başverimli Beldesi'nde “Savaşa hayır barış hemen şimdi” eylemini takip eden 3 gazetecinin haber takibi yapması engellenerek, gözaltına alındı. İktidar, bir taraftan “Barış” söylemlerini dile getirirken, bir taraftan da sahada barış isteyenlere dönük baskılarını ve saldırılarını arttırarak, gazetecileri de hedef aldı. İktidarın bu politikaları temelinde, 9 gazetecinin gözaltına alındığı Ekim ayında, 11 gazeteci kötü muameleye maruz kalırken; 7 gazeteci de tehdit edildi.
Yargının adeta siyasetin dizayn aracı haline getirildiği adliye koridorlarındaki gazetecilerin mesaileri, Ekim ayında da yoğun bir şekilde sürdü. 39 dosyada 104 gazetecinin yargılandığı bu davalar sonucu, 11 gazeteciye 19 yıl 8 ay 13 gün hapis cezası verildi. 7 gazeteciye soruşturma açılırken, 6 gazeteci hakkında ise dava açıldı. Gazeteciler hakkında hazırlanan iddianamelerde ise ekoloji ve kadın konulu haberlerin yanı sıra bugün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de itiraf ettiği tecrit ile ilgili yapılan haberler suçlama konusu oldu. Mesleki faaliyetlerinden dolayı yargılanan gazetecilerin dosyalarında ise kim olduğu belli olmayan “gizli” ve açık “tanık” beyanları doğrultusunda, “örgütsel bağ” kurulmaya çalışılıyor.
AKP-MHP iktidarı toplumun haber alma hakkına adeta savaş açmış durumdadır. Bu savaşı da RTÜK ve BTK üzerinden yürütmektedir. Türkiye’de yaşanan olaylarda iktidarın ilk olarak yaptığı şey, sanal medyayı susturmak olmuştur. Bu bir sansürün ötesinde baskıcı faşizan bir rejim haline gelmiştir. Narin Güran cinayetinde olduğu gibi TUSAŞ saldırısında da; dünyanın en çok abonesi bulunan X, İnstagram, Facebook ve Youtube gibi mecralar erişime engellendi. Gerçekleri halktan saklamayı kendine ilke edinen iktidar, bununla yetinmeyip 119 sanal medya hesabına erişim engeli getirirken, sanal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek çok sayıda yurttaş da gözaltına alındı.
Ekim ayında Yeni Yaşam Gazetesi ve Açık Radyo içinde ayrı bir parantez açmak istiyoruz. Günlük yayın yapan gazetenin, bugüne kadar bir çok haberine erişim engeli getirilirken Ekim ayında gazetenin 3 sayısı hakkında toplatılma kararı verildi. Bu çağdışı karar yetmezmiş gibi gazetede yayınlanan köşe yazısına da erişim engeli getirildi. Yine gazetenin dağıtımcıları gözaltına alınarak, tehditlere maruz kaldı. Farklılıkları bünyesinde barındıran, toplumsal sorunlar ile iklim krizine eğilen ve Radyo yayıncılığında örnek gösterilen Açık Radyo, uzun yıllar RTÜK’ün para cezaları ile yüz yüze kaldı. RTÜK, son olarak Açık Radyo’nun karasal yayına son verdi.
Ekim ayında yaşanan önemli gelişmelerden biri de başta gazetecilerin ve muhalefetin karşı çıktı, 23 maddeden oluşan “Etki Ajanlığı” yasa teklifinin Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçmesi oldu. Önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’na getirilmesi beklenen teklifin 16. maddesine göre, TCK’de yapılan değişiklikle casuslukla ilgili yeni bir suç ihdas edilecek. TCK'nin "Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" bölümüne eklenecek maddede, "Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir" ifadeleri yer alıyor. “Etki ajanlığı” kavramının ceza kanununa eklenmesi basın özgürlüğünü ciddi anlamda tehdit edecektir. Teklifte yer alan “iç ve dış siyasal yararlar aleyhine”, “yabancı organizasyon” ve “savaş etkinliği” ifadelerinin getirdiği muğlaklığın, bu düzenlemenin her türlü gazetecilik faaliyeti üzerinde baskı oluşturma potansiyeli taşıdığını söylemek mümkün. Yanı sıra gazetecilerin, “etki ajanı” olarak damgalanması bu kanunun yasalaşması halinde söz konusu olacaktır
Tüm bu yaşanan hak ihlallerinin yanında Ekim ayında gazetecilerin ve meslek örgütlerinin dayanışması önemli sonuçlara neden olmuştur. Hem Diyarbakır ve Şırnak’ta gazetecilerin gözaltına alınması ve haber takiplerinin engellenmesine ilişkin hem Açık Radyo’nun karasal yayının kapatılmasına ilişkin hem de beraatla sonuçlanan eşbaşkanımız Dicle Müftüoğlu’nun karar duruşmasında meslek örgütleri, ortak bir refleks göstermiş önemli bir dayanışma ağını ortaya çıkarmıştır. Bu vesile ile dayanışma gösteren tüm meslek örgütlerine teşekkür ediyoruz ve dayanışma ağını büyütmeye çağırıyoruz.