DİCLE FIRAT GAZETECİLER DERNEĞİ (DFG)
2021 YILI TEMMUZ AYI
GAZETECİLERE YÖNELİK HAK İHLALLERİ RAPORU
(04.08.2021)
DİCLE FIRAT GAZETECİLER DERNEĞİ (DFG)
Bu rapor Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla ‘Dicle Fırat Gazeteciler Derneğine’ aittir ve AB'nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
DEĞERLENDİRME
Gazeteciler gerçekleri halka ulaştırmak isterken türlü belalarla karşılaşıyor. Özellikle de iktidar kanadının kendine özgü bir medya/basın yaratma çabası ve gazetecileri kriminalize etme girişimleri, basın alanında hak ihlallerinin boyutunu artırmaktadır.
Geride bıraktığımız Temmuz ayı içerisinde gazeteciler yine kendilerine yönelik hak ihlalleriyle boğuşmak zorunda kaldı. Bir ay boyunca soruşturmalar, davalar, yargılamalar hiç eksik olmadı. Bununla birlikte sahada haber takibi sırasında karşılaştıkları zorluklar meslektaşlarımızı ciddi anlamda zorlamaya başladı. Kolluk güçlerinin haber takibi yapan gazetecileri ellerinden geldiğince engellemeye çalışması ve çoğu kez şiddete başvurması da gazetecilerin çalışma koşullarını daha da zorlaştırmaktadır. Rapordaki verilere baktığımızda çok sayıda gazetecinin saldırıya, işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını görmekteyiz.
Temmuz ayında yurt genelinde Suruç’ta katledilen 33 kişiyi anmak amacıyla yapılan gösteriler polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki müdahalelerde gazeteciler polisin saldırısına maruz kaldı ve çok sayıda gazeteci yaralandı. Birçok toplumsal gösteride gazetecilerin görevlerini yapması, kamuoyuna haber ulaştırmaları engellendi. Özellikle İstanbul’da 8 gazetecinin pervasız bir şekilde polis şiddetine maruz kalması bizleri derinden endişelendiren bir duruma yol açtı.
Yine ayın sonuna doğru Konya’da bir Kürt ailenin tüm fertlerinin ırkçı bir saldırıda katledilmesi sonrası yapılan protesto gösterilerinde gazeteciler yine hedef haline getirildi. Özellikle İstanbul’da 6 gazeteci önce ırkçı/faşist bir grubun saldırısına uğradı, ardından 2 gazeteci polis tarafından işkence edilerek gözaltına alındı. Tabi Ankara, Diyarbakır ve Van’da da benzer şekilde gazeteciler polisin şiddetine maruz kaldı.
Yurt genelinde birçok toplumsal gösteride gazetecilerin direk hedef alınması, darp edilmesi, görevlerini yapmalarının engellenmesi ve özellikle de haberin karartılma çabası aslında iktidarın ve kolluk güçlerinin nasıl pervasızlaştığının açık göstergesidir.
Yine raporumuza da yansıdığı üzere Temmuz ayının sonlarında ülkenin tek kadın ajansı olan JinNews çalışanı iki kadın gazeteci kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından tehdit ve ajanlık dayatmasına maruz kaldılar. Bu olayı basın meslek örgütlerinin ortak basın toplantısıyla geniş bir şekilde kamuoyunun bilgisine sunmuştuk. Ancak tekrar etmekte yarar var. Bu ve benzeri yaklaşımlar gazetecileri yıldırma ve sahadan koparma girişimleridir. Gazeteciler kimsenin muhbiri/ajanı değildirler. Devlet de, başka organizasyonlar da bir bilgi almak istiyorlarsa haberlerimize baksınlar. Zaten yaptığımız iş, gösterdiğimiz çaba haberlerimizle kamuoyunun bilgisine sunulur.
Temmuz ayı içerisinde Avrupa’da Kürt, muhalif siyasetçi ve gazetecilere yönelik 55 kişilik bir infaz listesinin oluşturulduğu haberi gündemin sıcak başlıkları arasındaydı. İsminin listede olduğu belirtilen gazeteci Erk Acarer, önce evinde saldırıya uğradı sonra da evinin önüne tehdit mesajı bırakıldı. Yine gazeteci Celal Başlangıç da Alman polisleri tarafından infaz listesinde ismi olduğu için uyarıldı. Alman makamları durumun ciddiyetini her fırsatta dile getirdiler. Her ne kadar Türkiye’de pek gündem haline gelmemişse de aslında bizler bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Ülkede yaratılmak istenen linç ortamı ve kaos planları, yurt dışını da içerisine alarak daha kapsamlı bir plan olarak karşımıza çıkmaktadır. Gazetecilerin varlığından bu kadar korkan bir yönetim biçimi aslında yönetme vasfını da yitirmiş demektir. Çünkü gazeteciler korkulacak, bertaraf edilecek kişiler değildir. Kısacası gazetecilik suç değildir!
Gazetecilere yönelik şiddet, baskı ve yıldırma çabaları bu kadar artmışken, üstüne bir de Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) yayın kuruluşlarına adeta ültimatom verircesine sansür ve otosansür talep etmesi basın özgürlüğüne bir darbe daha indirmiştir. Ülke genelinde yangınlar ciddi boyutlara ulaşmışken ve bu durum halkı ciddi anlamda endişelendirirken, RTÜK yayın kuruluşlarının halkı doğru bilgilendirmesini talep edeceği yerde, sansür uygulanmasını istemesi tam bir aymazlıktır.
Gelinen aşamada bir ayı geride bırakırken, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda hiçbir ilerlemenin sağlanamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu durum bizleri endişelendirmenin yanında, aslında toplumu habersiz, nefessiz bırakmak çabasının tezahürüdür. Ancak tekrar etmekte yarar var; tüm bu girişimler gazetecileri, özellikle de gerçekleri halka ulaştırma çabası içerisinde olan özgür basın çalışanlarını yıldırmaz, yaptıkları işten alıkoymaz. Bu nedenle bir an önce bu hukuksuz, antidemokratik uygulamalardan vazgeçilmesini bekliyoruz. Gazetecileri de bu hukuksuzluklara karşı bir kez daha dayanışmaya, güçlerini büyütmeye çağırıyoruz.