2020 yılını siyasal, toplumsal ve ekonomik olarak büyük krizlerle geride bıraktık. Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs de bu krizlere eklenince yaşanan problemler derinleşti ve çözümsüzlüğün büyümesine neden oldu. Bu anlamda 2020 yılını problemler yumağı olarak nitelemek çok da yanlış olmaz. Tüm alanlarda oluşan bu karanlık tablodan gazetecilerin payına düşen ise ne yazık ki yine baskı ve zorlu şartlar oldu. Geride bıraktığımız yıl, sorunların çözümü için çalışmak yerine basın emekçileri susturulmak istendi. Bunun başlıca nedeni yönetenlerin sorunlara çözüm odaklı yaklaşmaması, yaşananların olduğu gibi halka ulaşmasını istememesidir. Bu isteğin gerçekleşmesi için de gazetecilere yönelik baskılar sistematik bir hale getirildi.
Gözaltı, tutuklama, soruşturma, dava, hapis cezası, erişim engeli, ekran karartma… 2020 raporumuzda yer alan bu veriler, gazetecilerin bir yıl boyunca basın özgürlüğü dışında her şeyi yaşadığını, çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Geride bıraktığımız yılda gazeteciler neredeyse her gün bu ve benzeri baskı türleriyle yüz yüze bırakıldı. İktidarın oluşturduğu havuza girmeyen, ötekilerin sesini duyurmaya çalışan, doğru ve cesur habercilik ilkesiyle hareket eden basın emekçileri hedef tahtasına oturtuldu. Bu durum gerçeğe tahammül edilmediğini gösteriyor. Ama şunu unutmamak lazım; gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Toplum her ne kadar karanlığa gömülmek istense de gerçeğe ışık tutacak basın emekçileri her zaman var oldu, var olmaya da devam edecektir.
2020 yılında gazetecilere yönelik hak ihlalleri raporumuzun ayrıntılarına bakıldığında basına yönelik baskıların ne kadar büyüdüğü görülecektir. Ancak şunu dile getirmekte fayda var; gazetecilere yönelik her baskı aynı zamanda yanlış politikaları teşhir etmektedir. Çünkü bir yerde basın susturulmak isteniyorsa orada egemenler halkın duymasını istemediği şeyler yapıyordur. Hedef basın emekçileri olsa da amaç halkın gözünü ve kulağını kapatmaktır. Toplumun görmesini ve duymasını engellemektir. Bugünkü iktidar sahiplerinin kendi basınını oluşturmasının temel nedeni de budur. Halk, iktidar dışında bir şey görmesin, duymasın isteniyor. Bu nedenle tek tip bir gazetecilik modeli yaratılmak için her yol deneniyor. İktidar basın özgürlüğü değil, kendi propagandasını yapan, gazeteci kimliği taşısa da bir partili gibi hareket eden çalışanlar istiyor.
Türkiye’de hiçbir dönem yoktur ki; basına yönelik baskıdan bahsetmeyelim. Yine her dönem iktidarların basın emekçilerini baskı altında tutmaya çalıştığını söylemek mümkün. Ancak bu iki durum da hiçbir dönem bu kadar ağır bir şekilde kendini hissettirmedi. İktidar kanadı “En özgür basın bizde” söylemini ağzından düşürmese de yaşananlar tam tersi bir durumu ortaya koyuyor. Bunu biz değil önümüzdeki tablo söylüyor. Bu tabloyu görmek için de kapatılan basın kurumlarına, tutuklu gazetecilere, basın emekçilerinin karşılaştığı zorluklara ve Türkiye’nin dünya basın özgürlüğü sıralamasına bakmak yeterlidir. Basın özgürlüğü söylemlerle değil ifade özgürlüğü, haber yapma hakkı ve halkın haber alma hakkına saygı duymakla sağlanabilir.
Aslında Türkiye’de basın özgürlüğünü değerlendirirken, Kürt gazetecilere ayrı bir başlık açmak yararlı olacaktır. Zira Türkiye’de Kürtler her alanda olduğu gibi basın ve medya alanında da ciddi sıkıntılar yaşamakta, Kürt gazeteciler üzerindeki baskı ve zor katmerleşmektedir. Van’da 5 gazeteci arkadaşımızın tutuklanması örneğinde olduğu gibi, Kürt gazeteciler çalıştıkları alanlarda pek çok engelle karşılaşabilmektedir.
2020 yılında Türkiye bir kez daha gazeteciler için cezaevine dönüştürüldü. Tutuklu meslektaşlarımızın özgürlüklerine kavuşmasını beklerken cezaevine konulan gazetecilere yenileri eklendi. Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında son sıralarda olsa da bu anlamda ilk sıralarda yer alıyor. En fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülkeler arasında en ön sıralarda oturuyor. Bu durum bile basın özgürlüğü açısından nerede olduğumuzu göstermeye yetiyor. Gazetecilerin tutuklu olduğu bir yerde basın özgürlüğünden bahsetmek inandırıcı olmadığı kadar gülünç de duruyor.
Gazeteciler, geride bıraktığımız yıl sadece tutuklamalarla değil aynı zamanda gözaltılar, soruşturmalar ve davalarla da boğuştu. Cezaevine konulmayan gazetecilerin de özgürlüklerini tam anlamıyla yaşayabildiklerini söyleyemeyiz. Basın emekçileri dışarıda olsa bile bir tutukluluk hali ile karşı karşıya bırakıldı. Farklı yollarla mesleklerini icra etmeleri engellendi. Gazetecilerin büyük zamanı adliye koridorların da beklemek veya yaptıkları haberlerle ilgili emniyette ifade vermekle geçti.
Bunun yanında sansür ve yayın engelleri adeta olağan bir hale getirilmiş durumda. Yüzlerce internet sitesi yayınladıkları içerikler nedeniyle sansüre ve kapatmaya maruz kalıyor. İktidar beğenmediği haber içeriklerini yayından kaldırabiliyor. Binlerce sosyal medya hesabı, ilgili kuruluşlara uygulanan baskılar sonucu kapatılarak sansürleniyor. Sosyal medya hesaplarından paylaşım yapan yüzlerce kişi soruşturma, dava ve cezalandırmalara maruz kalıyor. Son çıkarılan yasayla sosyal medya kuruluşlarına Türkiye’de temsilci bulundurma şartı getirildi ve uymayan kuruluşlara yüksek miktarlarda para cezaları kesiliyor.
Yine Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), medya organlarının başında “Demokles’in Kılıcı” gibi durmaktadır. Zaten iktidarın operasyonel girişimiyle tamamen ortadan kaldırılan ve bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar kalan muhalif medya organları RTÜK aracılığıyla baskı altına alınarak sesleri kısılmak istenmektedir.
İlk günlerini yaşadığımız 2021 yılının tam tersi bir tabloya vesile olmasını diliyoruz. Lakin henüz yeni yıla yeni girmişken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir gazeteyi hedef tahtasına oturtan konuşması ve gazete hakkında inceleme başlatılması kaygılarımızı arttırıyor. Hem gazetecilerin, hem de toplumun haklarına saygı duyulmasını bekliyoruz. Gazeteci, temel ilkeler çerçevesinde her türlü haberi yapabilmeli, toplum da yaşananları tüm yönleriyle doğru bir şekilde görebilmeli, okuyabilmelidir. Bunun için basının üzerindeki baskılara son verilmeli, gazetecilik nefessiz bırakılmaktan vazgeçilmelidir. Çünkü basının özgür olmadığı bir yerde toplumun özgürlüğünden ve demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Bu vesileyle başta basın emekçileri olmak üzere toplumun tüm kesimlerine özgür, huzurlu ve adaletli bir yıl diliyor, çalışmalarımıza “özgür basın, özgür toplum” şiarıyla devam edeceğimizi belirtiyoruz.