Devam eden savaş politikaları, barolara getirilen yeni düzenleme, Ayasofya’da yeniden cami statüsüne geçilmesi ve İstanbul sözleşmesi gibi önemli konu başlıklarının tartışıldığı Türkiye’de; gerek siyasi, gerekse de toplumsal olarak yaşanan krizler giderek derinleşiyor. Böylesi bir süreçte hem ifade özgürlüğü açısından hem de toplumun “ne olup bitiyora?” dair gerçeklere tarafsız bir şekilde ulaşması açısında oldukça önemli bir noktada olan basın-yayın alanları da maalesef baskı çarkında nasibini almaya devam ediyor.
Ülkede, iktidar eli ile yürütülen politikalar nedeniyle, İfade özgürlüğü her gün biraz daha darbe alırken, sistematik hala getirilen baskılarla basın-yayın alanı da iktidarın arzu ettiği “tekçi” zihniyete entegre edilmek isteniyor. Gerek ülke genelinde gerekse de uluslararası düzeyde açıklanan rapor ve veriler ise bu durumu daha anlaşılır kılıyor.
Hepinizin de takip ettiği gibi; Nisan, Mayıs ve Haziran 2020 aylarında basın-yayın meslek örgütlerine yönelik gerçekleşen baskılar doğrultusunda gözaltına alınan, tutuklanan ve baskılara maruz kalan birçok basın yayın emekçisi olmuştu. Maalesef bu tablo geride bıraktığımız Temmuz ayında da kendisini güncelledi. Gazeteciler, sahada haber takibi yapan muhabirler, tv çalışanları, kısacası basın yayın emekçileri bu ayda da yine baskı ve yasaklamalara maruz kaldılar.
RTÜK’ün 1 Temmuz’da TELE 1 ve HALK TV’ye 5’er gün yayın durdurma cezası vermesi ile başlayan Temmuz ayında, sonraki günlerde de yasak ve baskılar süregeldi. 60’ın üzerinde gazetecinin hakim karşısına çıkması, Mezopotamya Kadın Gazeteciler platformu sözcüsü aynı zamanda JinNews editörü Ayşe Güney ve Artı TV’den Sibel Hürtaş’ın gözaltına alınması, haber takibi yapan muhabirlerin saldırılara uğramaları, haber sitlerine getirilen engellemeler ve gazetelerin cezaevlerine alınmaması Temmuz ayında basın ve yayın alanında yaşanan diğer dikkat çekici gelişmeler oldu.
Bu ayın en dikkat çeken gelişmesi ise şüphesiz, AKP iktidarının MHP ile birlikte sosyal medyaya dönük attığı yeni adım oldu. Şuana kadar onlarca TV ve radyoyu kapatıp, birçok gazete ve dergiyi yasaklayan iktidar, bu adımları ile milyonların düşünce ve ifade haklarını gasp etti. Bunlar da yetmezmiş gibi, Wikipedia, Facebook, Twitter ve YouTube gibi sosyal medya platformlarında şuana kadar birçok sansür ve yasak uygulamasına imza atan iktidarın, basın medya alanında ortaya çıkardığı sonuç ise; kendisinin propagandasını yapan, muhalif hiçbir sese veya görüşü yer vermeyen “tekçi” bir basın anlayışının inşası oldu. Bu uygulamaların sonucunda ortaya çıkan tablo ise milyonların iletişim, basın ve ifade özgürlüklerinin ellerinden alınması oldu. Ve şimdi sosyal medyaya ilişkin Meclis’ten de geçirilen yeni düzenleme ile bu tablo daha pekiştirilmek isteniyor.
Çok iyi bilinmelidir ki; AKP iktidarının sosyal medyaya yönelik meclisten geçirdiği ve yasallaştırdığı yeni sosyal medya düzenlemesi, Türkiye’de basın ve medya alanlarına dönük var olan baskı ve yasaklamalarda gelinen noktanın son kertesidir. Bu düzenleme şu anlama geliyor; Türkiye’de artık iktidarı desteklemiyorsanız düşüncelerinizin, kendinizi ifade etme talep ve arzularınızın hiçbir anlamı yoktur!
Tabi bu durumun sadece ifade ve haber alma özgürlüğünü hedef almadığının altını da çizmek istiyoruz. Sosyal medyaya getirilen yeni düzenleme ile zaten KHK’lerden dolayı işsiz bırakılan gazeteci ve basın emekçisi sayısında büyük bir artışa yol açacağının altını çiziyoruz. Bu durum, işsizlik sayısında artış ve buna bağlı olarak açlığa mahkum bırakma anlamına geliyor.
Özetle; Temmuz ayı da önceki dönemler gibi basın medya alanına dönük baskıların sistematik bir şekilde devam ettiği bir ay olarak kayıtlara geçti. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği olarak haber alma ve düşünce özgürlüğüne yönelik atılan her adımın takipçisi olacağımızı ve toplumun gerçeklerle buluşması için her türlü mesleki mücadele içinde olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz.