Dünya çapında gazetecilerin iktidarlar için hala bir tehlike olarak görüldüğü bir dönemi yaşıyoruz. Gazeteciler özellikle savaşın hüküm sürdüğü bölgelerde, çatışmalı ortamlarda zorluk içinde mesleğini icra etme uğraşında.
Türkiye’de ise durum biraz daha vahim bir hal alıyor. Son günlerde kamuoyunun bizzat tanık olduğu şekliyle, gazeteciler sahada çalışma yürütürken bin bir engelle karşılaşmaktadır. Edirne’de yaşananlar buna açık bir örnektir. Türkiye’nin değiştirdiği mülteci politikası sonrası onbinlerce sığınmacının Avrupa kapılarına dayanmasını haber yapmak isteyen gazeteciler gözaltına alındı, çektikleri görüntülere el konularak çalışmaları engellendi.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) olarak her ay kamuoyunun bilgisine sunmaya başladığımız aylık ihlal raporlarının Şubat ayını kapsayan kısmında da yine önceki ayları ve yılları aratmayan bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu üzülerek belirmek istiyoruz. Hem istatistiki verilere, hem de ayrıntılı rapora baktığımızda görüyoruz ki, halen gazeteciler gözaltına alınmakta, tutuklanmakta, saldırıya uğramakta ve haklarında soruşturma ve davalar açılmaktadır. Gazeteciler yargılandıkları davalardan çeşitli gerekçelerle cezalara çarpıtılarak, hem çalışma hakları elinden alınmakta, hem de halkın haber alma hakkı engellenmektedir. Yine yargılanan onlarca gazeteci, mahkeme kapılarında süründürülmeye çalışılmaktadır.
Tüm bunların yanında en vahim tablo ise yine cezaevlerinde tutuklu bulunan gazetecilerin varlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye genelinde cezaevlerinde halen 100’ün üzerinde gazeteci tutuklu bulunuyor. Son olarak Yakın Doğu Haber Genel Yayın Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu tutuklanarak cezaevine konuldu. Yine Oda TV Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile muhabir Hülya Kılınç, yaptıkları bir haber nedeniyle gözaltına alınarak tutuklandı. Oda TV internet sitesine de erişim engeli getirildi.
Çeşitli bahanelerle hapishanelerde tutulan gazetecilere bu yolla gözdağı verilmek istendiğini bilmekteyiz. Ancak, iktidar sahiplerinin de bilmesi gerekir ki, gerçek manada gazetecilik yapanlar bu yıldırma politikalarına pabuç bırakmaz.
Türkiye’de halkın haber alma hakkının kısıtlanması ve sansür, Şubat ayı içerisinde de şiddetinden bir şey kaybetmedi. Son olarak İdlib’de yaşanan sert çatışmalar sonrası internete erişim kısıtlandı, bazı sosyal medya siteleri tamamen erişime kapatıldı. Türk Telekom başta olmak üzere GSM operatörleri, interneti yavaşlatarak devlet eliyle yaratılmak istenen sansüre üst seviyede katkı sundu. Elbette GSM operatörlerinin sansüre katkı sunan yaklaşımları ilk değildi. Yeniçağ gazetesinden Batuhan Çolak ve Murat Ağırel’in Libya’da hayatını kaybeden askerlere ilişkin yaptıkları haberin ardından iki gazetecinin telefonları ve sosyal medya hesapları GSM operatörlerinin katkısıyla ele geçirildi. Saldırıya uğrayan gazetecilerin tüm arşivi indirildi ve Libya paylaşımları silindi.
Görüldüğü üzere suç teşkil eden korsanlık, artık resmi bir saldırı biçimi olarak karşımıza çıkmakta ve gazetecileri hedeflemektedir. Devletin uyguladığı sansüre bazı kurumları ve ticari işletmeleri de ortak etmesi ise ayrıca irdelenmesi gereken bir husustur.
Şubat ayını geride bırakırken, gazetecilere yönelik hak ihlallerinin bir an önce sonlandırılmasını temenni ediyor, meslektaşlarımızın bu konudaki duyarlılıklarını arttırarak, dayanışmalarını güçlendirmeleri çağrısında bulunuyoruz.
Ayrıca tekrar etmekte yarar var; gazetecilerin gerçekleri halka ulaştırması engellenemez. Çünkü #GazetecilikSuçDeğildir