Bir ayı daha gazetecilere yönelik hak ihlalleriyle geride bıraktık. Mayıs ayı boyunca basın özgürlüğü açısından yine yabancısı olmadığımız bir tablo önümüze çıktı. Sahada haber takibi yapan basın emekçileri bin bir zorlukla karşılaştı, gözaltı ve tutuklamalar devam etti, haklarında soruşturma başlatılan ve dava açılan gazetecilere yenileri eklendi, sansür uygulamaları ve saldırılar da hız kesmedi. Yani Mayıs ayı boyunca da gazeteciler basın özgürlüğü dışında her şeyi gördü ve yaşadı.
Gazetecilere yönelik baskılar bize şunu gösteriyor ki; Türkiye basın özgürlüğünden olabildiğince uzaklaşmıştır. Bu vahim durum ülke yönetimini elinde bulunduran AKP-MHP ittifakının politikalarıyla bire bir bağlantılıdır. Gazetecilere yönelik baskıların kaynağı iktidarın basına yaklaşımıdır. Basının virüse benzetilmesi, gazetecilerin “terörist” ilan edilmesi, muhalif basını hedef tahtasına oturtmaktadır. İktidar kanadı gazetecilere yönelik gerçek dışı söylemlerde bulundukça gözaltılar, tutuklamalar, soruşturmalar, davalar, saldırılar peş peşe geliyor. Gazetecileri hedef alan her açıklama; ya dava, ya da tutuklama ile sonuçlanıyor. Yargı, basın çalışanlarına karşı adeta bir sopa olarak kullanılıyor.
Gazetecilere yönelik baskıları dönemsel bir olay olarak ele almamak gerekiyor. Zira baskıların geçmişine ve gelişimine bakıldığında ortaya sistematik bir saldırı dalgası çıkıyor. Gazeteciler sadece geride bıraktığımız Mayıs ayında değil, önceki aylarda ve yıllarda da baskı altında tutuldu. Tüm bu baskılarla amaçlanan ortadadır; basın emekçileri nefessiz bırakılarak gazetecilik mesleği boğulmak isteniyor. AKP-MHP modeli yeni bir gazetecilik yaratılmaya çalışılıyor. Başka bir deyişle tüm basın çalışanlarının partili gazeteci olması için çaba gösteriliyor. Bu çaba çerçevesinde bir havuz medyası oluşturulmuş olsa da partili gazeteciliğin hayata geçirilmesi mümkün değildir. Çünkü kalemi gerçekleri yazan, kalbi doğruluk için atan sayısız gazeteci her şeye rağmen gerçeklerin yükünü sırtlamaya ve mesleğe can vermeye devam ediyor. Gazetecilik ezelden beri hiçbir partinin çatısı altında yapılamayacak kadar kutsal bir görev oldu. Bunun bilincinde olan meslektaşlarımız bedeli ne olursa olsun objektif gazetecilik yapmayı sürdürecektir. Şu unutulmamalı ki; özgür bir toplumun temeli özgür bir basınla atılır. Bu yüzden basın emekçileri yalnız bırakılmamalı ve baskılara karşı dayanışma büyütülmelidir.
Tutuklu meslektaşlarımızın durumuna da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Halen onlarca gazeteci cezaevlerinde tutuluyor. Gazetecilerin serbest bırakılması gerekirken Mayıs ayında da cezaevine konulan meslektaşlarımız oldu. Özellikle koronavirüs tehlikesinden dolayı tutuklu gazetecilerin hayatı risk altındadır. Virüsten dolayı serbest bırakılan birçok kişi cinayet işlerken, yaptıkları tek şey haber olan gazetecilerin halen cezaevinde tutulması kabul edilebilir bir şey değildir. Toplum için tehlike arz eden kişiler yerine meslektaşlarımız serbest bırakılmış olsa bu cinayetler de işlenmemiş olacak ve yeni canlar hayattan koparılmayacaktı. Bu yanlıştan biran önce geri dönülmelidir. Suç makinesi haline gelenler değil, gazeteciler toplumun içinde olmalıdır. Tutuklu meslektaşlarımızın tamamı özgürlüklerine kavuşmalı ve mesleklerine kaldıkları yerden devam etmelidir. Gazetecilere yönelik baskılar sona erinceye ve basın emekçileri özgürleşene kadar bunları söylemeye, doğruları haykırmaya devam edeceğiz. Yasaksız, ihlalsiz, özgürlüklerin hüküm sürdüğü bir yaşam dileğiyle…