Dün 3 Aralık’tı… Yani Özgür Ülke gazetesinin İstanbul Kadırga'daki merkez binası, Cağaloğlu'ndaki merkez bürosu ve Ankara bürosuna yönelik 1994 yılında gerçekleştirilen bombalı saldırıların yıldönümü. Vahşice gerçekleştirilen bombalı saldırıda, gazete çalışanı 32 yaşındaki Ersin Yıldız yaşamını yitirirken, gazetenin 23 çalışanı da yaralanmıştı. Saldırının üzerinden 26 yıl geçti ancak olay halen tam anlamıyla aydınlatılmadı. Bu vesileyle bombalı saldırıyı bir kez daha kınıyor, tüm basın şehitlerini minnetle anıyoruz. O’nlar bedenen aramızda olmasalar da doğru ve cesur habercilik sürdüğü sürece yaşamaya devam edecekler.
Bombalı saldırının üzerinden geçen bunca yıla rağmen basının karşılaştığı tablonun değiştiğini söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Zira baskılar sona ermemiş sadece şekil değiştirmiştir. Günümüzde gazetecileri susturmak için tercih edilen birinci yol gözaltı ve tutuklama olmuştur. Bu durum Kasım ayında daha da yoğun bir şekilde karşımıza çıktı. Geçtiğimiz ay hedef alınan gazetecilerden biri derneğimizin yöneticilerinden Jinnews editörü Roza Metina oldu. DTK soruşturması kapsamında Diyarbakır’da gözaltına alınan arkadaşımız daha sonra ‘adli kontrol’ şartıyla serbest bırakıldı.
Yine kendi iradesiyle Adana’ya giderek savcıya ifade vermek isteyen Yeni Yaşam gazetesi çalışanı İbrahim Karakaş’ın mesnetsiz iddialarla tutuklanması, aslında gazetecilere yönelik ne denli bir kin beslendiğinin kanıtıydı.
Gözaltı, tutuklama ve baskılardan bahsedildiğinde Van’a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Öyle ki, helikopterden atılan köylülerin gördüğü işkence ortaya çıkarıldıktan sonra kentteki gazeteciler hedef tahtasına oturtuldu. Dünyanın her yerinde ‘gazetecilik başarısı’ olarak görülecek bu haber, meslektaşlarımızın tutuklanmasına neden olmuştu. Haberi yapan Şehriban Abi, Nazan Sala, Adnan Bilen ve Cemil Uğur’un tutuklanmasına tepkiler gelmeye devam ederken, bu kez 4 meslektaşımızın çalışma arkadaşı Dindar Karataş aynı durumla karşı karşıya kaldı. Mezopotamya Ajansı muhabiri Karataş, Erzurum başsavcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında önce gözaltına alındı, ardından da tutuklandı. Dindar Karataş’ın tutuklanma gerekçesi çok bilindik; haber kaynaklarıyla yaptığı görüşmeler ve haberler!
Gazetecilere karşı geliştirilen bu tutum gazetecilik mesleğini kontrol altına alma çabasının sadece küçük bir örneği. Ancak bu çaba beyhudedir. Gazetecilik, hiçbir güç ve yapının denetimine girecek bir meslek değildir.
Yaşanan bu tutuklamaların ardından hapishanelerdeki gazeteci meslektaşlarımıza yenileri eklenmiş oldu. Bizler arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını beklerken, gazetecilerin tutuklanmaya devam etmesi açıkçası anlaşılır bir durum değil. Halen cezaevlerinde 91 basın emekçisi bulunmaktadır. Önümüzde duran tablo Türkiye’nin gazeteciler için bir cezaevine dönüştüğünü gösteriyor. Bu tablonun tersine dönmesi ve meslektaşlarımızın özgür olması sadece gazeteciler için değil, aynı zamanda tüm toplum için elzemdir. Çünkü gazetecilerin tutuklanması aynı zamanda toplumun haber alma hakkını da engelliyor. Hem gazetecilik mesleğine hem de toplumun haber alma hakkına saygı duyulmalı ve tutuklu tüm meslektaşlarımız bir an önce serbest bırakılmalıdır.
Kasım ayı içerisinde sadece gözaltı ve tutuklamalar yaşanmadı. Gazetecilere yönelik neredeyse tüm hukuksuz uygulamalar devreye konuldu. Özellikle devam eden yargılamalar, gazetecilere verilen cezalar, açılan soruşturma ve davalar yine azımsanmayacak düzeydeydi. Raporun veri tablosuna da yansıttığımız üzere; basın alanında yaşanan sansür, RTÜK cezaları, haber ve internet sitelerine erişim engelleri, Kasım ayının da ön plana çıkan ihlalleri arasında yer aldı.
Görüldüğü üzere bir aylık tablonun içerisinde basın özgürlüğü dışında neredeyse her şey var. Ülkede baskı ortamını büyüten AKP-MHP iktidarının bu tutumunun temel amacı gazetecileri mesleklerinden koparmak ve yaşanan gerçeklerin üstünü örtmek olarak okuyabiliriz. Yine halkın haber alma hakkı önünde büyük bir engel olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasından sonra Türkiye’deki yandaş medya organlarının içerisine düştüğü içler acısı duruma hepimiz tanık olduk. İstifanın üzerinden onca zaman geçmesine rağmen Cumhurbaşkanlığı’ndan açıklama gelmeyene kadar bu durumun haber yapılmaması ne anlatmak istediğimizi açıklar nitelikte. İktidar kanadı doğruları değil, kendi propagandasını görmek istiyor. Bu isteği karşılamayan bütün basın emekçileri de hedef tahtasına konuluyor.
Değerlendirmemizi bitirirken, bir kez daha Özgür Ülke Gazetesi’ne yönelik 26 yıl önce gerçekleştirilen bombalı saldırıyı kınıyor, karanlıkları aydınlatmak için ateşten gömlek giyen ve bu uğurda yaşamını yitiren bütün basın emekçilerini saygı ve minnetle anıyoruz.