Eylül ayını da basına yönelik hak ihlalleriyle geride bıraktık. Bir ay boyunca yine basın özgürlüğünü yaralayan birçok gelişme yaşandı. Basın dünyası hapis cezaları, gözaltılar, tutuklamalar, erişim engelleri ve ekran karartmaları gibi birçok saldırıya maruz kaldı. Koca bir ay boyunca gazetecilerin baskıya maruz kalmadığı tek bir gün bile neredeyse olmadı. Eylül ayında yaşananlar Türkiye’nin basın karnesini daha da zayıflatmış, mevcut tabloyu daha da karanlık bir hale getirmiştir.
Geçtiğimiz ay birçok ajans ve haber sitesine erişim engeli getirildi. Şu bir gerçek ki; erişim engellerinin temel amacı iktidarın rahatsızlık duyduğu haberlerin yayılmasını engellemektir.
Ajans ve siteler erişim engelleriyle işlevsizleştirilmek istenirken, televizyonlar da ekran karartmalarıyla susturulmak isteniyor. Öyle ki; 30 günün 10’unda televizyon ekranları karartıldı. TELE1 TV ve HALK TV’nin ekranları 5’er gün karartılırken, birçok televizyona da para cezaları verildi. İktidar erişim engelleri ve ekran karartmalarıyla sadece basına sansür uygulamamış aynı zamanda halkın haber alma hakkını da engellemiştir.
Gazeteciler Ferhat Çelik, Aydın Keser, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel de MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin haber yaptıkları için cezalandırıldı. Bu hapis cezaları gazeteci arkadaşlarımıza değil mesleğimize verilmiştir. Gazetecinin işi haber yapmaktır ve yaptığı haberden dolayı gazetecilere hapis cezası verilmesi adalet kavramına sığacak bir durum değildir. Elbette ceza alan meslektaşlarımızın yanı sıra Eylül ayında onlarca gazetecinin de yargılanmasına devam edildi. Tamamı gazetecilik faaliyetleri çerçevesinde yapılan yargılamalar, ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engelleri açıklar niteliktedir.
Gazeteciliğin saldırıya maruz kaldığı başka bir olay da Kocaeli’de yaşandı. AKP’li siyasetçilerin isimlerinin de geçtiği istismar olayını haberleştiren iki gazeteci tutuklandı. Yargı, olayı aydınlatmak ve ismi geçenleri soruşturmak yerine haberi yapan gazetecileri cezalandırmayı tercih etti. Yine söylüyoruz gazetecinin işi haber yapmaktır ancak yargının görevi haber yapanı tutuklamak değil habere konu olan suç veya suçları aydınlatmaktır.
Cezaevlerinde tutuklu bulunan meslektaşlarımız için de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bizler tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını beklerken cezaevine gönderilen basın çalışanlarına yenileri ekleniyor. Ancak bu durum bizi özgürlük talebimizden vazgeçirmiş değil. Sadece mesleklerini yaptıkları için özgürlüklerinden mahrum edilen gazeteciler biran önce serbest bırakılmalı ve gazeteci tutuklamalarına artık bir son verilmelidir.
Eylül ayı biter bitmez yaşananlar Ekim ayında da basına yönelik baskıların devam edeceğini gösterdi. Zira, yeni ayın daha ilk gününde gazeteci Hakkı Boltan evi basılarak gözaltına alındı. Boltan, günlerce gözaltında tutulduktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Henüz Raporumuz yapım aşamasındayken, bizi derinden üzen bir haber de Van’dan geldi. 6 Ekim günü sabah erken saatlerde Mezopotamya Ajansı'nın Van bürosu polisler tarafından basıldı. Aynı saatlerde kentteki 5 gazeteci de evlerine yapılan baskınla gözaltına alındı. Mezopotamya Ajansı, Van’ın Çatak ilçe kırsalında operasyona çıkan askerlerin gözaltına aldığı Servet Turgut ve Osman Şiban’ın helikopterden atıldıklarını belgeleriyle ortaya çıkarmıştı. Helikopterden atılan Turgut günlerce kaldığı yoğun bakım ünitesinde yaşamını yitirmişti. Anlaşıldığı üzere Van’da gözaltına alınan gazeteci arkadaşlarımız bu gerçekleri açığa çıkardıkları için hedef haline getirilmişlerdir.
Tüm bu yaşananlar bizlere gösteriyor ki; iktidar gazetecileri ve gazeteciliği kontrol altında tutmak istiyor. Bu çabalar beyhudedir, gazetecilik kontrol altına alınabilecek bir meslek, gazeteciler de iktidarın memuru değildir. Basının özgür bir ortamda çalışması için çalışmalarımız sürecek ve halkın haber alma hakkını savunmaya devam edeceğiz. Unutulmamalıdır; Gazetecilik Suç Değildir!