Serdar Altan'ın mektubu

Serdar Altan'ın mektubu

Tutuklu bulunduğumuz Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden herkesi saygıyla, sevgiyle selamlıyoruz. Aylardır yüreği bizimle atan ve özgürlüğümüz için çaba gösteren tüm dostlara ve yoldaşlara teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bilindiği üzere bizlere ve çalıştığımız kurumlara dönük gerçekleştirilen operasyonun üzerinden 6 ay geçiyor. Maalesef 6 aydır özgürlüğümüzden mahrum bir şekilde dört duvar arasında tutulmaktayız. Hukuksuz bir şekilde gerçekleştirilen operasyon sonrası hukuksuzluklar zinciri tutuklanmamızla sonuçlandı. Tam 8 gün tutulduğumuz gözaltı sürecinde hakkımızda mesnetsiz suçlamalar türetmeye çalışıldı, bunda başarılı olamayınca dosyamıza gizlilik kararı getirilerek hakikat gizlenmeye çalışıldı, gerçekler karanlıkta bırakılmak istendi. Çalıştığımız kurumlarda el konulan kameralar, fotoğraf makineleri, bilgisayarlar birer “suç aleti” gibi lanse edilmeye çalışılarak, gazetecileri kriminalize etme çabalarını bununla örtmeye çalıştılar. Ancak bu durum komik olmanın, insanların aklıyla dalga geçmenin ötesine geçemedi. Nihayetinde gözaltına alınan 22 kişiden 16 gazeteci ne ile suçlandığını dahi bilmeden tutuklandı, baskın yapılan kurumlarımız bir ay boyunca hukuksuz bir şekilde abluka altında tutuldu, geride kalan arkadaşlarımızın çalışmaları engellendi.

Tüm bu hukuksuzlukların üzerinden 6 ay geçtiğini belirtmiştik. Peki aradan geçen 6 ayda ülkede ne oldu? Tutuklanmamız birşeylerin düzelmesine vesile oldu mu, herşey daha mı iyi oldu? Tam aksine, bizler tutuklandıktan sonra zaten kötü olan ülkenin hali daha da beter bir hal aldı. Düşünce ve ifade özgürlüğü olabildiğince geriledi. Gazetecilere dönük soruşturma, dava ve cezalandırılmalar artarak devam etti. Cezaevlerindeki gazetecilerin sayısında her geçen gün artış oldu. Son olarak Ankara merkezli operasyonla 9 gazeteci arkadaşımız daha tutuklandı. Meclisten geçirilen “Dezenformasyon Yasası” ile sadece gazeteciler değil tüm toplum zapt u rapt altına alınma girişimlerine son hamle de yapılmış oldu. Artık herhangi bir konuda görüş ve düşüncesini açıklamak isteyen her yurttaş tehdit altına alındı. TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı hocanın örneğinde görüldüğü  üzere hoşlarına gitmeyen en ufak bir açıklama veya eleştiri bu tarz bir yönelimi beraberinde getirecektir.

Ekonomisin olabildiğince kötü olduğu bir ortamda, bu durumu eleştirenler dahi hedef yapılabilmektedir. Nitekim bu süreçte ülke ekonomisi tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Savaş tamtamlarının çalındığı bu süreçte, Kürtler her alanda baskı ve saldırı altına alınarak çözümsüzlük derinleştirilmeye çalışıldı. Rojava ve Güney Kürdistan’a dönük son saldırılar bu savaş politikalarının zirvesi konumundadır. Tam manasıyla bir çete organizasyonu olan İstanbul İstiklal Caddesi bombalı saldırısı, AKP-MHP iktidarının savaş politikasında gözünü ne kadar kararttığını açıklar nitelikte. Saldırı ile ilgili karartma ve dijital mecralara yönelik engel, gerçeklerin üstünün örtülmesi çabasının bir tezahürüydü. Politik alanın olabildiğine daraltılmaya çalışıldığı bu dönemde muhalefete dönük hamleler, sert yönelimlere evrilmekte. Özellikle HDP başta olmak üzere Kürt, sol-sosyalist çevrelere dönük saldırılar artarak devam ediyor. Sivil toplum kurumları etkisizleşmeye, yok edilmeye çalışılıyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde görüldüğü gibi kadına yönelik şiddet, iktidarın temel hedef olarak odak noktasına aldığı kadın hakları ve kazanımlarını yok etme çabasında olduğunu gösteriyor. Kısacası toplumun tüm kesimleri büyük bir tehdit altında.

İşte tüm bunlar, bizlere, yani bir bütün olarak bütün gazetecilere neden bunca pervasızca yöneldiklerini daha net ortaya koyuyor. Tüm bu yaşananlar görülmesin, duyulmasın isteniyor. Gerçekler karanlıkta kalsın istiyorlar ve hakikatin üstünü örtüyorlar. Gazetecileri zapt u rapt altına alıp, etkisizleştirdiğiniz zaman işler daha çok kolaylaşıyor, toplum manipüle edilmeye açık hale geliyor. Bu yüzden 6 aydır tutukluyuz, bu yüzden onlarca arkadaşımız yıllardır zindanlarda tutuluyor, bu yüzden yüzlerce gazeteci yargılanıyor ve cezalandırılıyor.

Aradan 6 ay geçmiş olmasına rağmen halen hakkımızda iddianame hazırlanmadı. Yani daha neyle suçlandığımız dahi bilmiyoruz. Ancak şunun bilinmesini istiyoruz ki, yapılacak tüm suçlamalar şimdiden hükümsüzdür. Bunun için bir an önce tahliye edilmemiz gerekmektedir. Sadece biz değil, tutuklu tüm gazeteciler bir an önce özgürlüğüne kavuşmalıdır. Bu konuda başta basın meslek örgütleri olmak üzere, meslektaşlarımız ve tüm kamuoyundan daha fazla duyarlılık bekliyoruz. Bilinmeli ki, özgür basın olmadan, özgür toplum olamaz, dayanışma olmadan başarı sağlanamaz. Herkesi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

 

 

Serdar Altan

DFG Eşbaşkanı

Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi