Sami Tunca
Hepinizi Tekirdağ’dan sevgi ve özlemle selamlıyorum. Göndermiş olduğunuz 19.08.2021 tarihli mektubu yaklaşık 2 hafta önce aldım ve uzun zaman sonra meslektaşlarımdan böyle dayanışma dolu bir mektup almanın mutluluğunu ve heyecanını yaşadım. Moral oldunuz, hücremize heyecan getirdiniz, hoş geldiniz. Sizlerle tanışmak beni de çok mutlu etti.
Yazmakta biraz geç kaldım, bunu da mahpusluğuma verin. Ama sık sık yazmak, paylaşımda bulunmak benim de en büyük isteğimdir. Sizleri, içeriye alabildiğimiz gazetelerden takip ediyordum. Malumunuz artık her gazeteyi almak kolay değil. Hele devrimci-demokrat basını almak imkansız. Diğer gazetelerde haberler sınırlı oluyor ve kısaca özet haber okumuş oluyoruz. İsmen de olsa tanışıyoruz, şimdi tanışıklığımızı daha da ilerleteceğiz. Bu koşullara rağmen bunu yapacağız.
Hapishaneler…! Bu ülkenin gerçeği... Ne zamanki bu sisteme, iktidara karşı düşüncelerini söylemeye kalkan birisi olsa hapishane gerçeği ile karşı karşıya kalmıştır. Şairlerimiz, yazarlarımız, gazetecilerimiz, çizerlerimiz… Bu gerçeklikten her zaman nasiplerini almışlardır. Bu topraklarda hapishane gerçekliği ile tanışmak aslında büyük bir şanstır. Çünkü toprağa düşmek gibi bir durumla da karşı karşıya kalabiliyor insan. Gazeteciysen, yazarsan ölüm, fotoğraf makinesinin deklanşör anı kadar yakındır. Asit kuyularında ya da sokak ortasında faili meçhule gidebilir insan. Böylesine tehlikelerle dolu bir ülkede en tehlikeli meslektir gazetecilik.
Tutuklananlar bu açıdan şanslıdır. Ve onlar da her şeye rağmen dik durmaya devam ettiği sürece mesleğinin değerini verebiliyor. Dışardaki dostlarımız açısından da zor bir süreç yaşanıyor. Gazeteler kapatılıyor, gazeteciler işkence görüyor, gözaltına alınıyor ve daha nice şeylere mariz kalıyorlar. Gerçekler gizli kalsın, hiçbir şey medyaya yansımasın. Ancak bu ülkede devrimci basın anlayışı var olduğu müddetçe ezilenlerin, sömürülenlerin sesi var olmaya devam edecektir.
8 yıl oldu ben tutsak düşeli. Ve uzunca bir süre daha tutsaklığım devam edecek gibi duruyor. Sizlere kısaca dosyalarımdan bahsedeceğim, zaten onları da size göndereceğim. Oradan takip edebilirsiniz.
2013 yılı Eylül ayında kaldığım evden bir gece vakti yapılan baskınla gözaltına alındım. Gözaltına alınma nedenim, 2008 yılında 6 ay tutuklu kaldığım bir olaydı. Bu dosyadan 10 yıl 5 ay hapis cezası verdiler. Tabi suç ne merak ediyor insan. Babamın dükkanının önünde durmak. Evet, bir noktada durmuşum, sonra evime gitmişim. Ancak Antep emniyetine göre yakalanmasaydık büyük, sansasyonel bir eylem yapacakmışız. Somut delil yok. Takip, fotoğraf, kamera kaydı yok. Polis, polisiye bir roman yazar gibi bir dosya hazırlamış ve mahkeme de karar vermiş. Antep’te Ayışığı Sanat Merkezi’nin yaptığı devrimci sanat çalışmalarını engellemek için böyle bir şeye başvurdular. Yargıtay onaylayınca bir süre dışarda kaldım, sonra da yakalandım.
Yakalandığımda sadece konunun bu olduğu düşüncesindeydim. Ama hayır, madem yakalanmışız, uzun bir süre daha alıkoyalım diye düşünmüş olmalılar ki, gözaltında farklı bir dosyadan gözaltı kararım olduğunu öğrendim. Konu; Gezi ayaklanması… Bu konuda siz değerli dostlara bir gerçeği itiraf etmek istiyorum; Gezi ayaklanmasını ben çıkarmışım. Durun, bu ayaklanma milyonların başkaldırısı, ben onların içinde denizde bir damlayım dediysem de 52 yıl hapis cezası verdiler ve Yargıtay hızlıca onadı.
Dosya ise çok ilginç ve komik şeyler barındırıyor. Örneğin, yazı işleri müdürlüğünü yaptığım Mücadele Birliği Dergisi’nin internet sitesinde gözaltına alındığım ve tutuklandığıma dair haber yapılmış. Ki o dönem birçok devrimci-demokrat basında haber olmuştur. Ancak Mücadele Birliği internet sitesinde haber yapılınca Türkiye Kominist Emek Partisi/Leninist örgütü beni sahiplenmiş. Bu da örgüt üyesi olmam için yeterli delildi. Üst sınırdan bir örgüt üyeliği daha almış oldum. Kendi yazı işleri müdürlüğünü yaptığın sitede sana dair bir haber bile örgüt üyesi olmak için yeterli bir sonuç.
Gazeteci olarak haber takibi yaptığım yürüyüşler, basın açıklamaları, mitingler vb. hepsinden de örgüt propagandası aldım. Hangi örgütün propagandası belli değil. “Her yer Taksim yer yer direniş”, “ Sarıgazi faşizme mezar olacak” sloganları atılmış. Bu sloganları on binlerce insan atmış, gelin görün ki elinde fotoğraf makinasıyla örgüt propagandası yapan benim. Ama hangi örgütün belli değil.
3 yıl Tekirdağ-İstanbul arası mekik dokudum. Ringle mahkemelere gitmek, o kadar yolu çekmek zor oluyor elbette. Ama mahkemede bir dostun, arkadaşın yüzünü görmek, sesini duymak tüm yorgunlukları alıyor.
İşte bu gidiş gelişlerde hakkımda yeni iddianameler olduğunda öğrendim. Bu defa yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğüm Mücadele Birliği dergisindeki haber, makale, fotoğraf vs. için ardı ardına dosyalar açılmaya başlandı. Toplatma kararları verildi. Gerekçe Kürdistan’da bodrum katlarda katledilen canları haberleştirmek, orda yaşananları anlatmak. Gazetenin yazarları ile birlikte (onlar da burada ağırlaştırılmış müebbet) İstanbul’a gidip gelmeye başladık. Sonuç olarak 7 yıl 8 ay hapis cezası, bu şimdi Yargıtay’da.
İşte sevgili dostlar bu ülkede olabilecek şeylerden bir kısmı böyle. Şimdi tutsak bir gazeteciyim, tabi her şeyden önce devrimci bir tutsağım. Nitekim bu ülkede işçiden, emekçiden, ezilen halklardan yana saf tutuyorsa insan, bu sonuçlar da karşısına çıkabiliyor. Bu sonuçların olabileceğini elbet biliyordum. Nice gazeteci gibi… Ancak değil 60-70 yıl binlerce yıl da hapis cezası verseler işçiden, emekçiden, ezilen Kürt halkından, baskı gören, şiddet gören kadınlardan, öğrencilerden, gazetecilerden yana saf tutmaya devam edeceğim. Sömürüsüz, eşit ve özgür bir dünya kuruluncaya kadar.
Sevgili dostlar,
Sizlere biraz da koşullarımdan bahsetmek istiyorum. Pandemi koşulları ile birlikte sohbet, spor hakları tamamıyla engellendi, ziyaretler aylarca yasaklandıktan sonra ayda 2 defa kapalı görüş şeklinde yapılmaya başlandı. Dışarıda normalleşme adımları atılıyor, maskeler çıkarılıyor ama biz tutsaklar ağır karantina altında tutulmaya devam ediyoruz. Ki 2 doz aşımız vurulmasına rağmen. Gardiyanlar aşılı ve her hafta içeriye gelip, test olarak bir hafta burada kalmalarına rağmen durum böyle devam ediyor. İnsanlar iki gün evde kalmakta zorlanırken biz 2020 Mart ayından bu yana aynı durumdayız. 24 saat boyunca yalnızca üç kişi olduğunuzu düşünün.
Şimdi bununla yetinmeyen devlet, biz tutsakları altı ayda bir denetlemeye, puanlama sistemine tabi tutmaya başladı. Bunu kabul etmiyoruz. Birçok arkadaşımızın tahliye zamanı gelmesine rağmen “pişmanlık göstermediği” gerekçesiyle denetimli serbestlik hakları elinden alınmış durumda.
Devrimci-demokrat basının göndermiş olduğu gazeteler Basın İlan Kurumu’ndan ilan almıyor gerekçesiyle verilmiyor. İlan alan gazeteler verilebilirmiş. Bunlar da bayide satılan gazeteler. Nitekim dergiler konusunda da aylarca aynı prosedürü uyguladılar. Ama şimdi ücretini biz ödediğimiz ve abone olduğumuz zaman alabiliyoruz. Abone olduğumuz dergiler gelince haftalarca tarafımıza, inceleniyor denilerek verilmiyor.
Bu abonelik meselesinde yaptığımız itirazlar sonucunda Ağır Ceza Mahkemesi dergilerinde kitap gibi hediye eşya olarak alınabileceğine karar verdi. Fakat bu karar emsal niteliğinde olmasına rağmen idare, abone olma şartını işletmeye devam ediyor. Gelen dergiler için yine mahkemeye başvurup bu prosedürün işletilmesi sürecini beklemek zorunda kalıyoruz. İşte yaşadığımız sorunlar da bunlar.
Sevgili dostlar,
Bu bir tanışma mektubu niteliğinde olsun. Bir gün, özgür günlerde oturup bol bol sohbet etmekte isterim. O günler de çok uzakta değil. Şimdilik mektubumu sonlandırırken sizleri sevgi ve hasretle sıkıca kucaklıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Dayanışma ve desteğiniz için sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Hoşçakalın, kendinize çok iyi bakın. Tüm basın emekçilerini selamlıyorum.
25.10.2021
Sami Tunca
1 Nolu F Tipi Hapishanesi A-35 / TEKİRDAĞ